Bu sıralar neler yapıyorum derseniz akışa göre yaşama çabasındayım açıkçası.

Önüme gelen fırsatları değerlendiriyorum daha çok.

Mesela Ankara'da CSO (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ) kapanış konseri vardı. İnternette gezinirken konsere arka sıralardan bilet bulunca bu fırsatı kaçırmak istemedim.




Rus bir grup gelmişti arkalarında da bizim orkestramız vardı. Muhteşemdi gerçekten,iyi ki gitmişiz...


Hafta sonu fotoğrafçı dostlarımla gelincik çekmek için buluştuk. Gelincik tarlası bulduk Gölbaşı tarafında. Kahvelerimizi tarlada içip makinelerimizi boynumuza asıp daldık çiçeklerin arasına çok güzeldi. Fotoğraf çekerken bazen kendimi kaybediyorum...




Ardından da bir arkadaşımızın yakınlarda bahçesi vardı bize orada çay ikram etti, sanırım daha iyisini 
hayal edemezdim.

Bu sıralar çok kitap okuyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. En son sevgili blog arkadaşımız Duygu Emanet'in " Şifacının Kalbi" isimli kitabını okudum. Karanlık ve aydınlığın savaşını anlatan 240 sayfalık fantastik bir roman. Duygu arkadaşımız konuyu o kadar güzel kurgulamış ve olay örgüsü o kadar güzel ilerliyor ki hayran kaldım gerçekten. Kendisini tebrik ediyor ve yeni kitaplarını da bekliyorum.



Yıllardır tohum şeklinde gizlenen Ruh Budayıcılar ve Şifacı Ubin ile Ölüm Terzisi arasındaki bu mücadelede sadece fiziksel gücün tek başarı olmadığını, sezginin, nahifliğin, iyiliğin ve kalbin de  ne kadar önemli olduğunu görmek bana çok iyi geldi. 

Karakter olarak en çok Ubin'i sevdim. Rubaro'yu da zaman içinde daha çok anladığımı söyleyebilirim. Sonu sürpriz oldu benim için. 

Bu tip konular çok ilgimi çektiği için soluksuz okudum, mutlaka alın okuyun derim.

Son zamanlarda küçük kitap grupları kuruyorum kitap severlerle. Bir tanesini ablalarımla kurdum. Virginia Woolf 'un " Kendine Ait Bir Oda" isimli kitabını okuduk. 




Konu kadın ve edebiyat üzerine, yazarın notlarını okuyorsunuz ve 100 sene önce İngiltere'de kadınların kütüphaneye gitmek için bile izin almaları gerektiğini ya da çimenlere basmalarının suç olduğunu görüyorsunuz. Woolf feminist kadın yazarların öncülerinden biri..

O sıralar kadın yazarların kitapları bile basılmadığı için eşi kendisine matbaa kuruyor ve kitapları o şekilde basılıyor. Bugün bu kadar ünlü olduğunu görseydi ne yapardı acaba? Kendisiyle karşılıklı sohbet etmek isterdim.

Diğer kitap grubumda fotoğrafçı dostlarımla oldu tabii konumuz daha çok fotoğraf ve sanat. 
İlk kitabımız yeni çıkan bir kitaptı, kitabı ben seçmiştim ama zor bir kitap seçmişim. Neden derseniz akademik bir dil kullanılmıştı o nedenle anlamakta çok zorlandık hepimiz.





Kitabın ismi "Görsel Metodolojide Gelişmeler". Yabancı akademisyenlerin bir araya gelerek günümüzdeki görsel yöntemleri ele aldığı ve etik, dijital medya gibi bir çok konuya değinilen bir eser, ilgilenenler okuyabilirler elbette...

Dediğim gibi akışta kalmaya çalışıyorum, acılarıma, sıkıntılarıma tutunmamaya çalışıyorum. Bilirim ki her insanın kendine ait sorunları var ve herkesin derdi kendine büyük. Allah herkesin derdine şifa versin inşallah.

Ne olursa olsun bir simülasyonda da olsak  (bunun adına Matrix ya da ne derseniz deyin) bu bedenin,bu yaşamın hakkını vermeli ve ona göre yaşamalıyız diye düşünüyorum. Yani ne çok tutunarak ne de çok bırakarak...

Yolunuz ışıkla sevgiyle ve böyle hisseden güzel şefkatli insanlarla dolu olsun dilerim ki...







10 Yorumlar

  1. Değerli yorumun ve görüşlerin beni mutlu etti, teşekkürler Sevilcim. 🥰🌺 Ubin'i sevmene ayrıca sevindim. Klişelerden farklı bir karakter olsun istedim. Normalde fantastikte ana karakterin çok güçlü, yenilmez birisi olması beklenir. Bu rolü Rubaro'ya bırakıp Ubin'i nahifliği ile ön plana çıkarmak istedim. 😊

    YanıtlaSil
  2. ankarada gelincik ressamı var hikmet çetinkaya :)

    YanıtlaSil
  3. Hayatın olumsuz yanlarını bir tarafa bırakıp olumlu yanlarına tutunarak ilerlemek gerekir. Bunu da siz iyi bir şekilde yapıyorsunuz okuduğum kadarıyla. Tebrikler...

    YanıtlaSil
  4. Kültür sanat dolu günler olmuş desene :)

    YanıtlaSil
  5. ne güzel dolu dolu yazmışsınız, keyifle okudum, elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  6. Gelincik fotoğraf, tam tabloluk olmuş Sevil Hanım. Enfes bir görüntü...:)
    Bazen hayatın akışına göre hareket etmek, sürprizler olacağı gibi fiziken yorucu olsa da zihnin dramatik yönünü en aza indireceğini düşünüyorum. Bir de bakmışız, olmasını istediğimiz kendiliğinden gelivermiştir. :)
    Tarlada kahve içmenin keyfi olağanüstüdür. En şık kafeterya yerine doğanın kucağında çay-kahve içmeyi tercih ederim ben de. :)
    Sizin de yolunuz sevgiyle, ışıkla dolsun. Bu harika yazı ve fotoğraflar için teşekkür ediyorum size. :)

    YanıtlaSil
  7. Güzel şeyler yapıyorsunuz,tebrikler.

    YanıtlaSil